27 Nisan 2007 Cuma

le petit prince


Saint Exupéry'nin dahiyane eseri Küçük Prens'i küçüklüğümden beri her okuduğumda gözlerim dolu dolu olur (evet ben zavallı bir fareyim). Kitabı web üzerinden okumak da mümkünmüş; ben bugün bunu gördüm...





http://geocities.com/kuccukprens/index.htm





"... bu açıklamaları sadece büyükler için yapıyorum. Onlar şekillerden hoşlanırlar. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz,asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini, ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. “ Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor? “ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler."

yastıklar ve erkekler


Televizyon tarihinin en iyi İngiliz komedi dizisi Coupling'den harika bir monolog. Bütün grup Steve ve Jane'in evlerine eşya almak için mağazadalar. Steve yine erkekliğin kitabını yazıyor ve koltuk parazitlerine karşı savaş açıyor:








Steve: You bring these things into our homes. They sit on our chairs. They watch our televisions. Now, I just need to know, on behalf of all men everywhere, I just need to ask, please... What are they for? I mean, look at them! Look at the chubby little bastards! Just sitting around everywhere! What are they, pets for chairs?(to shop assistants) Come on, you sell them. What are they for?


Shop Assistant: Well...you sit on them.


Steve: Ah! Ha ha ha! You see, that's where you're wrong! Nobody sits on them. Okay, watch this. Here's the cushion. I'm putting it on the sofa. Now watch me. I'm sitting down. And what do I do on my final approach? I - oh! - move the cushion! You see? It's not involved! It's not part of the whole sitting process. It just lies there. It's fat litter! It's a sofa parasite!

26 Nisan 2007 Perşembe

dev isopod hayvanı

(yandaki güzide fotoğraf wikipedia'dan aşırılmıştır)


Bir gün yine oturmuş saçma sapan bir şeyler araştırırken bu yaratığa rastladım. Merhaba dedim, ne şirin şeysin sen öyle! Öyle birşey olmadı tabii. Oşinografi çevrelerinde giant isopod (bathynomus giganteus) diye tabir edilen bu ilginç yaratık hakkında bulabildiğim herşeyi okudum. Küçük olanları balıkların ağızlarına girip dillerini yiyor ve oraya yerleşiyorlarmış. Hayatlarının geri kalanını taklitçi dil olarak geçiriyorlarmış. Büyüklerinin tek görevi, insanoğlunu okyanustan uzak tutmak olmalı bence. Herkesin görmesini, tanımasını istediğim "canımıniçi yaratık" dev isopod...

NOT: taklitçi dilden bahsedip de Mad Jack the Pirate/Çılgın Korsan Jack'in iki bölümünde arz-ı endam eden taklitçi yengeç'i anmadan geçemeyeceğim.
-Ama kaptancım öyle demeyin...
-Kapa çeneni lapacıı!

şehir fotoğraflarını sevenlere

Kanada'da yaşayan ve fotoğraf blogunu her gün yenileyen Sam Javanrouh ve Avustralyalı tek Magnum üyesi Trent Parke'ı ıskalamamanızı tavsiye ederim.

Benim favorilerimden bazıları bunlar:

http://www.in-public.com/TrentParke/image/1497
http://www.in-public.com/TrentParke/image/1764
http://wvs.topleftpixel.com/07/02/26/
http://wvs.topleftpixel.com/07/02/19/

the turk



Üstad Edgar Allan Poe'nun bile üzerine fikir yürüttüğü, Napolyon'u mat eden Satranç Oynayan Türk Otomatı
(metin ve fotoğraf wikipedia'dan)


Satranç Oynayan Otomat (Turk), 1769 yılında 6 ay kadar bir sürede yapılıp 1770'de ilk kez İmparatoriçe Maria Theresa için sergilendiğinden beri bu konu tartışılmıştır. Otomat Viyana'da İmparatoriçe Maria Theresa'nın hizmetinde çalışan yetenekli mekanikçi Wolfgang Von Kempelen tarafından yapılmıştır.
İmparatoriçe Maria Theresa için yapılan bu otomat, 120 cm. uzunluğunda, 105 cm. genişliğinde ve 60 cm. yüksekliğinde akça ağaçtan ve üzerine satranç tahtası çizilmiş tekerlekli bir kabinet önünde oturan bıyıklı, türbanlı ve pelerinli bir Türk figüründen oluşuyordu. Öndeki kapak açılıp dolabın ve Türk'ün içine bakıldığında irili ufaklı pek çok kaldıraç, makara ve başka karmaşık mekanik sistemler görülebilmekteydi.
Kurularak çalışan Türk, karşısındaki gönüllüyle satranç oynamaya başladığında, gözleri satranç tahtasını tarıyor, başını arada bir sallayıp satranç taşlarını eliyle hareket ettiriyordu. Yaptığı işler bunlarla da kalmıyordu; pek çok oyunda rakibini yenmeyi de başarıyordu. Yaptığı hamlenin bittiğini başını üç kez sallayarak belirten otomat, maç sonrasında seyredenlerden gelen soruları satranç tahtasının yanında bulunan özel bir tepside harfleri birleştirerek yanıtlayabiliyordu.


Mekanik Türk'ün sırrı, mekanizmanın bulunduğu kabinin içindeki bölümlerin katlanabilir olmasına ve mekanizmanın önden görüldüğü gibi kabinin tamamını kaplamamasında yatıyordu.
Kabin içinde, operatörün oyunu takip etmesine yardım eden ikinci bir satranç tahtası daha vardı. Otomatın oynadığı ana satranç tahtasının altında, her karenin altında zemberek şeklinde bir mekanızma ve her taşın altında da bir mıknatıs bulunuyordu. Bu sistem sayesinde kabin içindeki oyuncu hangi taşın hangi kareye oynadığını takip edebiliyor ve ikincil satranç tahtasında yaptığı hamleleri ana tahtaya bildiren özel düzeneği kullanarak Mekanik Türk'ü hareket ettirebiliyordu.
Bir söylentiye göre Kempelen gösterileri sırasında kazandığı paranın büyük bölümünü çok zor olan bu işi üstlenen kişiye vermek zorunda kalmıştır. Kempelen, satranç oynayan Türk'ün içinde bir insan saklaması ve toplulukları kandırması nedeniyle birçok mekanikçi ve bilim adamı tarafından şarlatanlıkla suçlanmıştır.



haaa, desenize sabahtan beri... içinde adam varmış!

saldırgan tavşan



ntvmnsbc'nin insanı sandalyeden düşüren haberi:


Avusturya’nın kuzeyindeki Linz kasabasında avluya çamaşır asmaya çıkan 74 yaşındaki kadın, birden ortaya çıkan tavşanın taarruzuyla karşılaştı. Tavşanın ayağından ısırdığı yaşlı kadın yere yuvarlandı. Taarruzunu sürdüren tavşan karşısında karısının zor durumda olduğunu gören koca yardıma koştu, ancak tavşan bu kez de ona saldırdı.


5 kiloluk tavşan, daha sonra da yardıma gelen iki polis memuruna saldırmakta beis görmedi. Polis sözcüsü, AFP muhabirine, “Tavşan bize silah kullanmaktan başka çare bırakmadı” dedi.Sözcü, “Köpeklerin, domuzların veya boğaların zaman zaman saldırganlaştığını biliriz. Tavşanın insana saldırdığını ise ne duymuş ne de görmüştük...” dedi.Tavşanın hırpaladığı yaşlı kadın hastanede tedavi altına alındı.Tavşanın kuduz olup olmadığı araştırılıyor.

üzerinize deve oturursa, büyük bir ihtimalle ölürsünüz!

ntvmsnbc'nin haberi şöyledir:

Florida’da egzotik hayvanlardan oluşan bir çiftliğe sahip olan Cathie Ake’in, 816 kilogram ağırlığında, 4 yaşındaki devenin kendisine tekme attıktan sonra üzerine oturması sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi.Geçen pazar günü, yerel bir televizyon kanalının, Ake ile deveyi çekmek için çiftliğe geldiği, olayın çekim arasında meydana geldiği bildirildi.Cathie Ake’in eşi Donnie Ake, Polo adlı devenin, çiftleşme dönemi nedeniyle hırçınlaştığını düşündüğünü, üç hafta önce çiftliğe gelen deveye yeni bir ev bulacağını kaydetti.

daha neler ya daha neler...

zümrüdüanka yoldaşlığı

Yönetmenliğini David Yates'in yaptığı Harry Potter and the Order of the Phoenix Türkiye'de 13 Temmuz'da gösterime girecek. Fimden kareler ve slideshow burada. Bu arada serinin son kitabı Harry Potter and the Deathly Hollows (Harry Potter ve Ölümcül Takdis) de 12 Temmuz'da raflarda olacak. "Raflarda olacak" da ne demekse artık...