29 Ekim 2007 Pazartesi

I salute you Charlie!



Selam sana Charlie Thomas! 3 yaşındaki süper kahramanım. Evet belki o bahçenin kenarında duran trafik konisini büyücü şapkasına benzetip başına taktığın ve sıkışan koniyi başından çıkarmak için 6 itfaiyeciyi yarım saat uğraştırdığın için sana biraz kızmışlardır ama ben seni, en şirin Harry Potter fanatiğini saygıyla selamlıyorum.





Palyaçolardan nefret ediyorum çünkü ödümü koparıyorlar!



Coulrophobia (clownophobia), palyaçoların bir kimsede yol açtığı anormal ya da abartılı derecede korkuya verilen ad. Tamam, belki ben o kadar korkmuyorum ama yine de tüyler ürpertici bulduğumu itiraf etmeliyim palyaçoları. Ne Stephen King'in meşhur palyaço tahayyülü ne John Wayne Gacy (namı diğer palyaço katil) isimli amerikan seri katilin hayatını izlemek iyileşmeme katkıda bulundu. Ah bir de geçenlerde kötücül palyaço resimleriyle karşılaşınca...


Birkaç kez üstüste paylanço deyince soruna daha nüktedan yaklaşabiliyorum ama onun etkisi de hemen geçiyor; kahretsin!

Bence bu linke bakmayın. ya da bakın, ama uyarmadığımı söyleyemezsiniz...


http://www.scaryforkids.com/evil-clown-pictures/

19 Ekim 2007 Cuma

Solaklar da insan, tamam mı?




Solak olanlar iyi bilirler, sağ elini kullananlar için çok basit olan bazı işleri yapmak solaklar için işkenceye dönüşebilir. Neden? Çünkü efendim, iddia ediyorum, bu dünyada alet edevat üretiminde bir sağ el faşizanlığı vardır! Bütün o makaslar, cezveler, saatler, kalemtraşlar ve makaslar o pek kıymetli sağ eller için yapılmıştır. İlkokulda cetveli kullanmaya çalışırken hatırlıyorum da kendimi. Hayır kabarık saçlı kadın! (ya da örtmenim) bende bir sorun yok. Sorun sizin bu Hataş cetvellerinizde tamam mı?

Neyse, nihayet birileri çıkıp solaklar için de ürünler tasarlayıp üretmiş ve Türkiye'de birileri (Sol Elim) bu ürünleri ülkeye getirmiş. Oh be! (Fakat amma asabiyet yapmış bu konu bende:))

Breakfast at Tiffany's'den...

Holly Golightly: I don't want to own anything until I find a place where me and things go together. I'm not sure where that is but I know what it is like. It's like Tiffany's.


Paul Varjak: Tiffany's? You mean the jewelry store.


Holly Golightly: That's right. I'm just CRAZY about Tiffany's!


(fotoğraf http://www.doctormacro.info/)

7 Haziran 2007 Perşembe

olimpiyat afişleri

fotoğraflar ntvmsnbc, wikipedia ve news.scotsman'dan



1948 Yaz Olimpiyatları Londra Wembley'de yapılmıştı. 2012 Yaz Olimpiyatları da Londra'da gerçekleşecek; eğer o zamana kadar su savaşları çıkartıp birbirimizi boğazlamazsak tabii.


Bana ilginç gelen, olimpiyat afişlerindeki müthiş değişim oldu. 64 senede nereden nereye...


31 Mayıs 2007 Perşembe

urban cat




what a pity


for a kitty


to live in a city


fotoğraf:http://niluferinsekerleri.typepad.com/




11 Mayıs 2007 Cuma

Hey Gehry, what's goin' on?

fotoğraf:www.coochicoos.com


Ünlü yapısökümcü mimar Frank Gehry'nin nefis tasarımlarını bilen bilir. Bilmeyenler Bilbao'daki Guggenheim Müzesi'nin de mimarı olan bu yetenekli amcamız hakkında wikipedia'dan fikir edinebilirler. Fakat asıl konumuz bu değil! Asıl konumuz, Tiffany's mücevherleri...
Gehry, Tiffany's için bir kolleksiyon hazırlamış. Ben bakmaya doyamadım. Buyrun biraz da siz bakın. Zaten muhtemelen çoğumuzun yapabileceği tek şey bakmak!


3 Mayıs 2007 Perşembe

kimkim?

fotoğraf: www.fancyflours.com

Habertürk'ün "Dillere Destan Düğün" başlıklı haberini okurken (evet bazen habertürk okuyorum, shoot me!) kafam karıştı. Efendim, Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı Hanzade Doğan ile Boyner Sanayi A.Ş İcra Kurulu Başkanı Osman Boyner'in dillere destan kına gecesi ve bir o kadar görkemli düğünü hala konuşuluyormuş. Buraya kadar tamam, anladık. Türkiye'nin iki zengin ailesinin evlatları hayatlarını birleştirmişler. Fakat haberin devamındaki şu cümleler beni hayata küstürdü: Hanzade Doğan, kına yakılacak salona eşi Osman Boyner'in ablası Begüm Boyner ve kardeşi Begümhan Doğan Faralyalı'nın kolunda geldi...Vuslat Doğan Sabancı (bu kimin kardeşi şimdi? soyadı nasıl Sabancı olmuş? Bunların hepsi birbiriyle mi evlenmiş?) elinde mumlarla kardeşine eşlik ederken, kına gecesi için hazırlanan muhteşem elbisesiyle göz kamaştırdı.

Düğündeki diğer çiftlerin soyadlarından hiç bahsetmiyorum. Zaten bu ülkenin bir tane daha Yalçın Küçük'e ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum ama yine de... çok karışık değil mi?
Hem bir dakika... 'Koç'lar nerede?

artık kimse bana hızlı yürüdüğüm için kızmasın!

fotoğraf:stockholm

ntvmsnbc'nin haberine göre büyük kentlerde yaşayan insanlar giderek daha hızlı yürüyorlar.

İngiltere’de yapılan bir araştırma, büyükşehir insanlarının 1990’lı yıllara göre yüzde 10 daha hızlı yürüdüğünü ortaya koydu.

Ayrıca Büyükşehir insanlarının bir yerden bir yere yürürken adeta koştuğu, halkın birbirine giderek daha az yardımcı olduğu ve kalp rahatsızlıklarına daha çok yakalandığı tespit edildi. İngiliz bir araştırma grubunun dünyanın 32 kentinde yaptırdığı araştırmaya göre, kent insanı 90’lı yıllarda bugüne göre yüzde 10 daha yavaş yürüyordu. Sonuçlar, hızla büyüyen Uzakdoğu şehirlerinden Singapur’un yayalarının geçmişe göre yüzde 30 daha hızlı yürüdüğünü ortaya koydu. Çinli yayaların yürüme hızının da yüzde 20 arttığını tespit eden araştırmada dünyanın en hızlı şehirlerinden biri olan New York’un yayaları sekizinci sırada yeraldı. Kahire, Ürdün gibi Arap ülkelerinin yayaları ise hızlı yürümede tüm yayaların gerisinde kaldı.

1 Mayıs 2007 Salı

kaleydoskop

fotoğraf:http://www.spectronicsinoz.com
sevdiklerim: kaleydoskoplar, kurdeleler, müzik kutuları, yağmurdan sonra ortaya çıkan solucanlar, yelpazeler, ekmeklerin üzerindeki kağıt etiketler, tave kavrulmuş kahve kokusu, arabanın camında yağmur damlası yarıştırmak, durup dururken "hello kitty!" demek


sevmediklerim: "gocuk" kelimesi, yağmurdan sonra ortaya çıkan solucanlara dikkat etmeden üzerlerine basan kaba insanlar, küçük prens'i çocuk kitabı zannedenler, kıymalı bamya yemeği

27 Nisan 2007 Cuma

le petit prince


Saint Exupéry'nin dahiyane eseri Küçük Prens'i küçüklüğümden beri her okuduğumda gözlerim dolu dolu olur (evet ben zavallı bir fareyim). Kitabı web üzerinden okumak da mümkünmüş; ben bugün bunu gördüm...





http://geocities.com/kuccukprens/index.htm





"... bu açıklamaları sadece büyükler için yapıyorum. Onlar şekillerden hoşlanırlar. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaştan bahsetseniz,asla en önemli soruları sormazlar. Size arkadaşınızın sesinin nasıl olduğunu, hangi oyunları tercih ettiğini, ya da kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını hiçbir zaman sormazlar. “ Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç lira kazanıyor? “ gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları bildiklerinde onu tanımaya başladıklarını düşünürler."

yastıklar ve erkekler


Televizyon tarihinin en iyi İngiliz komedi dizisi Coupling'den harika bir monolog. Bütün grup Steve ve Jane'in evlerine eşya almak için mağazadalar. Steve yine erkekliğin kitabını yazıyor ve koltuk parazitlerine karşı savaş açıyor:








Steve: You bring these things into our homes. They sit on our chairs. They watch our televisions. Now, I just need to know, on behalf of all men everywhere, I just need to ask, please... What are they for? I mean, look at them! Look at the chubby little bastards! Just sitting around everywhere! What are they, pets for chairs?(to shop assistants) Come on, you sell them. What are they for?


Shop Assistant: Well...you sit on them.


Steve: Ah! Ha ha ha! You see, that's where you're wrong! Nobody sits on them. Okay, watch this. Here's the cushion. I'm putting it on the sofa. Now watch me. I'm sitting down. And what do I do on my final approach? I - oh! - move the cushion! You see? It's not involved! It's not part of the whole sitting process. It just lies there. It's fat litter! It's a sofa parasite!

26 Nisan 2007 Perşembe

dev isopod hayvanı

(yandaki güzide fotoğraf wikipedia'dan aşırılmıştır)


Bir gün yine oturmuş saçma sapan bir şeyler araştırırken bu yaratığa rastladım. Merhaba dedim, ne şirin şeysin sen öyle! Öyle birşey olmadı tabii. Oşinografi çevrelerinde giant isopod (bathynomus giganteus) diye tabir edilen bu ilginç yaratık hakkında bulabildiğim herşeyi okudum. Küçük olanları balıkların ağızlarına girip dillerini yiyor ve oraya yerleşiyorlarmış. Hayatlarının geri kalanını taklitçi dil olarak geçiriyorlarmış. Büyüklerinin tek görevi, insanoğlunu okyanustan uzak tutmak olmalı bence. Herkesin görmesini, tanımasını istediğim "canımıniçi yaratık" dev isopod...

NOT: taklitçi dilden bahsedip de Mad Jack the Pirate/Çılgın Korsan Jack'in iki bölümünde arz-ı endam eden taklitçi yengeç'i anmadan geçemeyeceğim.
-Ama kaptancım öyle demeyin...
-Kapa çeneni lapacıı!

şehir fotoğraflarını sevenlere

Kanada'da yaşayan ve fotoğraf blogunu her gün yenileyen Sam Javanrouh ve Avustralyalı tek Magnum üyesi Trent Parke'ı ıskalamamanızı tavsiye ederim.

Benim favorilerimden bazıları bunlar:

http://www.in-public.com/TrentParke/image/1497
http://www.in-public.com/TrentParke/image/1764
http://wvs.topleftpixel.com/07/02/26/
http://wvs.topleftpixel.com/07/02/19/

the turk



Üstad Edgar Allan Poe'nun bile üzerine fikir yürüttüğü, Napolyon'u mat eden Satranç Oynayan Türk Otomatı
(metin ve fotoğraf wikipedia'dan)


Satranç Oynayan Otomat (Turk), 1769 yılında 6 ay kadar bir sürede yapılıp 1770'de ilk kez İmparatoriçe Maria Theresa için sergilendiğinden beri bu konu tartışılmıştır. Otomat Viyana'da İmparatoriçe Maria Theresa'nın hizmetinde çalışan yetenekli mekanikçi Wolfgang Von Kempelen tarafından yapılmıştır.
İmparatoriçe Maria Theresa için yapılan bu otomat, 120 cm. uzunluğunda, 105 cm. genişliğinde ve 60 cm. yüksekliğinde akça ağaçtan ve üzerine satranç tahtası çizilmiş tekerlekli bir kabinet önünde oturan bıyıklı, türbanlı ve pelerinli bir Türk figüründen oluşuyordu. Öndeki kapak açılıp dolabın ve Türk'ün içine bakıldığında irili ufaklı pek çok kaldıraç, makara ve başka karmaşık mekanik sistemler görülebilmekteydi.
Kurularak çalışan Türk, karşısındaki gönüllüyle satranç oynamaya başladığında, gözleri satranç tahtasını tarıyor, başını arada bir sallayıp satranç taşlarını eliyle hareket ettiriyordu. Yaptığı işler bunlarla da kalmıyordu; pek çok oyunda rakibini yenmeyi de başarıyordu. Yaptığı hamlenin bittiğini başını üç kez sallayarak belirten otomat, maç sonrasında seyredenlerden gelen soruları satranç tahtasının yanında bulunan özel bir tepside harfleri birleştirerek yanıtlayabiliyordu.


Mekanik Türk'ün sırrı, mekanizmanın bulunduğu kabinin içindeki bölümlerin katlanabilir olmasına ve mekanizmanın önden görüldüğü gibi kabinin tamamını kaplamamasında yatıyordu.
Kabin içinde, operatörün oyunu takip etmesine yardım eden ikinci bir satranç tahtası daha vardı. Otomatın oynadığı ana satranç tahtasının altında, her karenin altında zemberek şeklinde bir mekanızma ve her taşın altında da bir mıknatıs bulunuyordu. Bu sistem sayesinde kabin içindeki oyuncu hangi taşın hangi kareye oynadığını takip edebiliyor ve ikincil satranç tahtasında yaptığı hamleleri ana tahtaya bildiren özel düzeneği kullanarak Mekanik Türk'ü hareket ettirebiliyordu.
Bir söylentiye göre Kempelen gösterileri sırasında kazandığı paranın büyük bölümünü çok zor olan bu işi üstlenen kişiye vermek zorunda kalmıştır. Kempelen, satranç oynayan Türk'ün içinde bir insan saklaması ve toplulukları kandırması nedeniyle birçok mekanikçi ve bilim adamı tarafından şarlatanlıkla suçlanmıştır.



haaa, desenize sabahtan beri... içinde adam varmış!

saldırgan tavşan



ntvmnsbc'nin insanı sandalyeden düşüren haberi:


Avusturya’nın kuzeyindeki Linz kasabasında avluya çamaşır asmaya çıkan 74 yaşındaki kadın, birden ortaya çıkan tavşanın taarruzuyla karşılaştı. Tavşanın ayağından ısırdığı yaşlı kadın yere yuvarlandı. Taarruzunu sürdüren tavşan karşısında karısının zor durumda olduğunu gören koca yardıma koştu, ancak tavşan bu kez de ona saldırdı.


5 kiloluk tavşan, daha sonra da yardıma gelen iki polis memuruna saldırmakta beis görmedi. Polis sözcüsü, AFP muhabirine, “Tavşan bize silah kullanmaktan başka çare bırakmadı” dedi.Sözcü, “Köpeklerin, domuzların veya boğaların zaman zaman saldırganlaştığını biliriz. Tavşanın insana saldırdığını ise ne duymuş ne de görmüştük...” dedi.Tavşanın hırpaladığı yaşlı kadın hastanede tedavi altına alındı.Tavşanın kuduz olup olmadığı araştırılıyor.

üzerinize deve oturursa, büyük bir ihtimalle ölürsünüz!

ntvmsnbc'nin haberi şöyledir:

Florida’da egzotik hayvanlardan oluşan bir çiftliğe sahip olan Cathie Ake’in, 816 kilogram ağırlığında, 4 yaşındaki devenin kendisine tekme attıktan sonra üzerine oturması sonucu yaşamını yitirdiği belirtildi.Geçen pazar günü, yerel bir televizyon kanalının, Ake ile deveyi çekmek için çiftliğe geldiği, olayın çekim arasında meydana geldiği bildirildi.Cathie Ake’in eşi Donnie Ake, Polo adlı devenin, çiftleşme dönemi nedeniyle hırçınlaştığını düşündüğünü, üç hafta önce çiftliğe gelen deveye yeni bir ev bulacağını kaydetti.

daha neler ya daha neler...

zümrüdüanka yoldaşlığı

Yönetmenliğini David Yates'in yaptığı Harry Potter and the Order of the Phoenix Türkiye'de 13 Temmuz'da gösterime girecek. Fimden kareler ve slideshow burada. Bu arada serinin son kitabı Harry Potter and the Deathly Hollows (Harry Potter ve Ölümcül Takdis) de 12 Temmuz'da raflarda olacak. "Raflarda olacak" da ne demekse artık...